Ali Kırca Olma Şansı Yok

(Şubat 6, 2008, baydaroglu.blog.com)

undefined

Türkiye hararetle konuşmaya başlamıştı. Her gün yeni bir haber-tartışma programı arz-ı endam ediyordu. Her hafta merakla beklerdik. Acaba kim yeni bir şey söyleyecek ne söyleyecekti. Biz de o zamanlar henüz konuşmaya başlamıştık. Kendi hayatımız dışında başka hayatların da olduğunu yeni yeni fark ediyorduk. Okuyor, okuyor, okuyorduk ama yetmiyordu. Bire bir gözlemlemek, canlı canlı dinlemek bir başkaydı… 32. gün, Ceviz Kabuğu, Siyaset Meydanı, Teke tek… Meraklarımızı tatmin ettiğimiz; insanları, farklı düşünceleri tanımamıza yardım eden pencereler oldular.

Gecenin geç saatlerine kadar onları izliyorduk. Bir hafta sabırsızlıkla bekliyorduk. Katılıyor, heyecanlanıyor, karşı çıkıyor, arıyor… İzliyorduk. Siyaset Meydanı bunlardan en belirgin olanıydı. Ali Kırca bir orkestrayı yönetir gibi maharetle idare ediyordu katılımcıları. Sahanın patronu oydu. O izin vermedikten sonra kimse konuşamıyordu.

Heyecanlarımız taptazeydi. Biz de yön veren, idare eden olmak istiyorduk. Siyasetçileri, akademisyenleri, yazarları, şairleri, rütbesi ne olursa olsun tüm vatandaşları yönetebilen bir meslek bulmuştuk. Ben heyecana fazlaca kapılanlardan biri oldum. Ali Kırca olma kararı aldım. O yıl üniversiteye girecektim. Ne seçersem Ali Kırca olma ihtimalim var diye bakınıyordum. O zamanlar adı Basın-Yayın olan İletişim Fakültesini tercih ettim.

Okula başladık. Okullardan bir okuldu işte. Pek Ali Kırca üretme merkezine benzemiyordu. Bazıları takıntılı, bazıları eğlenceli, bazıları bilgili hocalar vardı. Bazılarını on yıldır gördüğümüz dersler okuyorduk. Okulu sık sık asma gibi bir lüksümüz vardı ama dersleri ezberlemek zorundaydık. Hele birinci sınıf… 3. Sınıfta bazı derslere Kadir Çelik, Uğur Dündar ve benzeri namlı adamlar geldiler. Hiç biri ekrandaki kendilerine benzemiyordu…

3. sınıf sonunda staj yapmamız gerekiyordu. Gittim yaptım. Sonra bir staj raporu yazdım. Raporum; “Siz bize gazeteciliği öğretmemişsiniz.” Tadındaydı. Pek hazzetmediler ama öyleydi. Bu tarihten sonra mesleği sahada öğrenmeye karar verdim. Abooo o da ne öyle… Saha daha da beter… Pis kokular yükseliyor her yerden. Burnumuza çarpan ilk bilgi; iletişim mezunlarının bir yıl neredeyse ücretsiz çalıştırıldığı, bir yılları dolduktan sonra da işten atıldıkları oldu. İşçilerin haklarını savunduğunu iddia eden kelli felli bütün gazeteler hemen hemen aynı yöntemi uyguluyordu. Beri durmam gerektiğini düşündüm, beri durdum.

Ali Kırca olma şansım büyük bir darbe yemişti. Olsundu. Gazete çıkarttık birkaç arkadaşla. Güzel gazeteler yapıyorduk… 5 yıl sonra güzel yazmak, güzel gazete yapmakla da Ali Kırca olunmadığını anladık. Yetiştiğimiz alan farklıydı, onu büyüten toprakla bizi büyüten toprağın mahsülleri aynı yerde olmuyordu. Yanlış yerde doğduğumuzu anlayınca vazgeçtim Ali Kırca olmaktan.

***
Geçtiğimiz yıl sex kasetleri çıkınca, kararımın doğruluğundan kesin emin oldum. Biz o konudan beri olduğumuzdan değil… Olayın algılanış ve yaşanışı kanaatimizi keskinleştirdi. Şöyle ki: Eğer herhangi bir siyasinin, yazarın, sanatçının böyle bir kasedi olsaydı bir daha ortalarda görünmesi için yeniden doğması gerekirdi. Oysa Ali Kırca hiçbir şey olmamış gibi aynen devam etti hayatına. O zaman onların başka bir aileye mensup olduğuna ve birbirlerini koruyup kolladıklarına kanaat getirdim. Sanırım maestro olmanın, orkestra yönetmenin önemli şartlarından biri bu aileye mensup olmak.

Türban mevzuunun yeniden gündeme gelmesinden sonra “aile” kavramı iyice oturdu kafama. Bana göre bu aile, kendi topraklarından saymadıkları, ötekileştirdiklerinin söz söylemesini de, karar almasını da, özgür olmasını da pek istemiyor…

Kazın Ayağını şöyle bağlayayım: Gazeteci arkadaşlar, doğru olmadığını bildiğiniz haberleri yapmak kimseye yarar getirmez, bizden dedikleriniz için zorlanarak başlık atmak iş değil, ötekileştirdiklerinize efelenmek için gazeteci olmaya gerek yok, oyun çevirmek-dümen kırmak-gerdan kıvırmak için yayıncılık iyi bir saha değil… Bunlar yapılabilir, ama sizi temin ederim o aileden biri olamazsanız… Tamamen espri olarak yazıyorum: “Kasetiniz çıkarsa işinizi tekrar yapmanız pek mümkün değil.” Yani Ali Kırca olma şansınız yok…

Yorum bırakın