İmamoğlu Ne Dedi 4

Bu bölümde bir konuşması yok ama Sayın İmamoğlu’nun konuşmacı olarak katıldığı Münih Güvenlik Konferansı kapsamında düzenlenen oturum şöyle devam ediyor. Kafa sesi eşliğinde… Bu arada Claudia Roth oturumu salonda takip ediyormuş. Acaba başka kimler vardı?

Christoph Heusgen: Masamızın üzerinde küresel işbirliğinin parası var. Bu paranın öncelikle nereye gitmesi gerektiğini düşünüyorsunuz? Biraz önce söyledim, komisyonunun temsiline sahibiz fakat aynı zamanda, küresel birikime katkıyı da soracağız. Bu yüzden siz ikiniz (Gergely ve Rafal) için bir sorum var. Genel olarak ve Erasmus öğrenci değişim programları hakkında. Sayın Tchaikovsky’nin ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadele konusundaki fikrini öğrenmek istiyorum. Bu büyük bir problemdi.
Kafa Sesi: Avrupalılar yabancı olanlara mı düşman diyorlar, düşman olduklarına mı yabancı?

Christoph Heusgen: Kültür Bakanımız Claudia Roth’u burada görmüştüm. O, arkamdasınız. Özür dilerim. Arkada gözlerim yok. Burada olduğunuz için teşekkür ederim. Salgın ve Panama baskısı altında ırkçılık ve yabancı düşmanlığı %30 arttı. Kültürel altyapı, sanatsal ve entelektüel altyapı ile ilgili neler yapabilirsiniz, kültürün bu konulardaki rolü nedir? Irkçılık ve yabancı düşmanlığı ile ilgili soruyu Belediye Başkanı Tchaikovsky’e sorarak başlayabiliriz. Daha sonra soruyu size yönelteceğim.
Kafa Sesi: Türkiye’deki her karışıklıkta ülkenin bir köşesinde boy veren, Türkiye’ye ekonomik baskı çağrılarının hür sesi sayın Roth moderatörün ardındaymış. Aleykümselam.

Rafal Trzaskowski: 3 konu var, kısa ve öz cevaplamaya çalışacağım. Öncelikle kültürün desteklenmesi meselesi var. Hepimiz bu konuda Churchill’i hatırlıyoruz. Kültüre ayrılan finansı kesmek istediklerinde; “o zaman biz ne için mücadele ediyoruz” diyor. Biz de şehirde bu anlayışla çalışmaya gayret ediyoruz. Bütün kreatif sektörleri destekliyoruz ve onların salgın sürecinde yaşaması için oldukça çok iş yaptık. Örneğin onları finanse etme yöntemimizi değiştirdik. Bazı projelerin online finans edilmesini sağladık vb. Salgın sürecinde yaptığımız en önemli iş buydu.
Kafa Sesi: Türkiye, varlık yokluk meselesi kabul edilen Churchill’in bahsettiği Batı kültürünün neresine düşüyor acaba? Altına üstüne, sağına soluna, nereye?

Rafal Trzaskowski: Yabancı düşmanlığı meselesine gelince; bu konuda çılgın bir propagandaya maruz kaldım. Şahsımı ve hepimizi hedef alan, solcuların çılgın bir propagandasıydı. Çünkü LGBT tüzüğünü imzaladım, azınlıklar hakkında konuştum vesaire. Onlara sürekli, bir belediye başkanı olarak herkesin problemini çözmenin benim işim olduğunu söyledim. Eğer büyük beyaz çocuklar savaş şehirlerinde saldırıya uğrarsa onları da savunurum.
Kafa Sesi: LGBT’nin politik meşruiyette bir dayanak olması ne ilginç.

Rafal Trzaskowski: Ancak, hali hazır politik atmosfer ve bu çerçevede hükümet tarafından yapılan nefret kampanyaları azınlıkların hedef alınmasına neden oluyor. Bunlar mültecilerdir, farklı kültürlerden insanlardır, LGBT toplumudur vesaire. Bu iklim doğal olarak çok sayıda vakaya neden oluyor. Bu olaylara maruz kalanlarla ilgileniyor, onlara yardım ediyoruz. Eğer hükümet şiddetle mücadele, özürlüler, LGBT çalışmaları ile ilgili finansı keserse, gerekeni biz yapıyoruz. Çünkü biz onların içindeyiz, onlarlayız, içinde bulundukları vakumu hissediyoruz. İhtiyaç olduğunda sivil toplumla işbirlikleri yapıyor ve bu konularda gereken programları uyguluyoruz.
Kafa Sesi: Polonya hükümeti çok kötü Varşova Belediyesi süper.

Rafal Trzaskowski: İklim değişikliği konusuna da bu vesileyle temas etmek istiyorum. Sadece gezegeni kurtarmak açısından değil iklim değişikliği bütün bu konular açısından önemli. Maruz kaldığımız bu sorunlar birbiriyle ilişkili. Havanın kalitesine önem veriyorsanız, iklim değişikliğiyle mücadele etmek istiyorsanız, eğitimde fırsatları geliştirmek istiyorsanız, eşitlik konusunda bir şeyler yapmak istiyorsanız, iklim değişikliği hakkında konuşmalıyız.
Kafa Sesi: Sorduğunuza cevabım yeter, bildiğimden yürüyeceğim diyor.

Rafal Trzaskowski: Bir örnek vermek istiyorum. Bugün daha önce katıldığım bir panelde bahsettim. Varşova’da 18 bölgemiz var. Onlardan birisi en zor olanı. Çünkü eski bir endüstri bölgesi. Çok sayıda insan temel sosyal haklardan mahrum olarak yaşıyor. Aileler zor şartlarda yaşıyor, vesaire. Varşova’daki bu bölgede, Praga bölgesinde erkekler için yaşam beklentisi 69 yıl. Benim yaşadığım bölgedeki yaşam beklentisi ise 83 yıl. Bangladeş ve Tokyo kadar farklı. Bu bölgede eğitim problemlerimiz var. Eğitim seviyesi çok düşük.
Kafa Sesi: Avrupa Birliği üye ülkelerinin sınırlarında böyle yerler var mıymış?

Rafal Trzaskowski: İklim değişikliğiyle mücadeleye başlarken, şehir kaynaklarıyla, kömür sobalarının yerine merkezi ısıtma sistemi kurarken, bu bölgenin yaşadıklarının doğasından kaynaklandığını düşünüyorduk. Bu çalışmalardan 3 yıl sonra bölgedeki eğitim seviyesi yükselmeye başladı. Çünkü eskiden, bölgedeki çocuklar kolaylıkla üşütüyorlar ve okulu kaçırıyorlardı. Ortaya çıktı ki bu işi yaparken diğer problemlere çözüm üretmiş oluyoruz.
Kafa Sesi: Ne güzel bir proje olmuş. Elinize emeğinize sağlık.

Rafal Trzaskowski: Polonya’nın sağ kesimiyle inovasyon meselesini ele alırken bu örneği anlatıyorum. Bana ne iklimden, iklim değişikliğinin etkisi yok dedikleri zaman onlara; “tamam” diyorum. Çünkü biz hiçbir zaman anlaşamayacağız. Fakat hiç olmazsa Avrupa bunu dikkate alıyor ve bir şekilde gerekeni yapacak. Bu durumda ister Avrupa ekonomisine adapte olun ister onu bir kenara bırakın, eğer inovasyon istiyorsanız eğer eşitlik için mücadele etmek istiyorsanız, temiz hava istiyorsanız, küresel ısınmayı dikkate almak gerekiyor. Bu konuda yaptıklarımızı bu anlayışla yapıyoruz. Farklı bakış açılarından konuştuğum bütün insanlar için en öncelikli konu.
Kafa Sesi: Anlaşamamakta anlaşmak da bir anlaşmadır. Nasıl olsa Avrupa Birliği marjları var.

Christoph Heusgen: Teşekkürler. Bu iki soruda sizde durum nasıl?
Gergely Karácsony: Kazandığım Belediye Başkanlığı seçimlerinde sloganım; “Budapeşte Hepimizin”di. Bütün azınlıkları korumak aynı zamanda görevim. Bu konuda Polonya hükümeti ne yapıyorsa Macaristan hükümeti de öyle yapıyor. Her zaman bir düşmana ihtiyaçları var. Düşmanlar yaratıyorlar. Bunu Budapeşte’deki evsizler konusunda yaptılar, mülteciler konusunda yaptılar ve tabi ki LGBT toplumu ile ilgili yaptılar. Seçimlerde, renkli bir politik koalisyon tarafından desteklendim.
Kafa Sesi: Renkli koalisyon mevzusu siyasette yeni moda. Bizde de var. Tabi LGBT’siz olmaz.

Gergely Karácsony: Destekçilerim içinde bazıları LGBT konusuna karşı tavır almam için beni uyarıyorlardı. Fakat onları dinlemedim. Hükümet, daha bölge belediye başkanıyken evsiz insanların bulunamayacağı özel alanlar belirlememi istedi. Ben, bunu kabul etmeyen bu alanları belirlemeyen yegane belediye başkanıydım. Arkadaşlarım bu uygulamanın popüler olduğunu, benim de yapmam gerektiğini söylediler, ama ben ağırdan aldım. Gökkuşağı bayrağını Belediye binasına asan ilk belediye başkanı oldum. Arkadaşlarım, bunu yapmamam gerektiğini bunun politikada iyi karşılanmayacağını söylediler. İnancım bu konuda halen güçlü.
Kafa Sesi: Macar hükümetine söz hakkı doğdu ama ne dediklerini duyma imkanımız yok. Gökkuşağı’nın cinsel bir kavramla örtüştürülmesi, herkes için ne büyük kayıp.

Gergely Karácsony: Eğer güçlü inancınızı takip ederseniz, bu sizin vitrininiz olur. Bu durumda inançlarınız için yeterince hür olabilirsiniz. Ancak bundan sonra kamuoyu desteğini kazanırsınız. Budapeşte’de kültür sorusu, kültürel öncülük bu başlığa sıkı sıkıya bağlı. Budapeşte’de çok özgürlükçü bir belediye başkanı olmak, hükümet tarafından seçimden hemen sonra cezalandırılmak anlamına geliyor. Tiyatrolarda, gerekli fonlama için durumsal düzen vardı. Hükümetin desteklemek için uygun bulduğu direktörleri başa getiriyordu. Bunu bitirmek için merkezi hükümetten, bu konuda para almamaya karar verdik. Böylece direktör atamalarını yapmaya başladık. Bu arada merkezi hükümetle de bir anlaşma yaptık. Politik olmayan konularda tiyatro ve operetleri onların da alması imkanını sunduk, böylece tüm gerçek tiyatroları koruduk.
Kafa Sesi: Türkiye’de devlet tiyatrolarını doğrudan hükümet finans ediyor, şehir tiyatrolarını, belediyeler hükümetten aldıkları paralarla fonluyor. Hepsi de muhalif.

Gergely Karácsony: Tabi salgın kültürel sektörlerin tamamını her yerde çok sert biçimde etkiledi. Fakat bu cephede, bundan çok daha büyük bir problemimiz var. İklim değişikliği. Bu konuda bir cümle kurmak istiyorum. Tabi ki emisyonun çok büyük bir kısmı şehirlerden geliyor. Fakat aynı zamanda bu konudaki güçlü destek de şehirlerden geliyor. Şehirde yaşayanlar bu konuda daha bilgilendirilmiş durumdalar. İklim değişikliği konusunda daha açık görüşlüler. Bütün bunlardan daha önemlisi şehirde yaşayanlar iklim değişikliğinin günlük etkilerini yaşıyorlar; toplum sağlığı konusunda, çocukları astım olduğunda, yeşil alan eksikliğinde…
Kafa Sesi: Keşke hangi ülke hangi şehir ne kadar emisyon üretiyor bilseydik. Emisyon ticaretine de biraz girseydiniz. Küresel düzenin emisyon yüzünü bir gösterseydiniz.

Gergely Karácsony: Geçtiğimiz Mart ayında çok iddialı bir iklim stratejisi belirledik. Vatandaş meclisleri dediğimiz yapılanmada çok sayıda buluşmayla bunu yaptık. Vatandaş meclislerine gerekli bilgileri, gerekli donanımları temin ettik, bu meclislerde iklim stratejimizi geliştirdik. Stratejimiz başlangıçta öngördüğümüzden çok daha iddialı çünkü kamuoyu desteği var. Bu stratejiyi geliştirdikten sonra, stratejimizin ve güçlü iklim değişikliği ajandamızın desteklenmesi için hükümetle müzakerelere başladık. Bizi reddettiler.
Kafa Sesi: Vatandaş meclislerinde iklim değişikliğinin tartışılması ve bu tartışmalardan bir strateji oluşturulması güzel. Bizimkiler de yapabilir, yapmalı. Bu arada hükümet yine kötü.

Gergely Karácsony: Ardından bütün paket için Avrupa Yatırım Bankası ile müzakereler yaptık. Banka, uygulamalar için talep ettiğimiz finansmanı vermek istediği halde hükümet buna kefil olmayı reddetti. Bu yüzden programımız parçalandı. Programımız, iklim değişikliğiyle ilgili ana meselelere yönelmiş; küçük fakat çok etkili ve odaklanmış hedefleri olan bir program. Merkezi hükümetle bu kavgamızın devam etmesi durumunda gerçekleştirmemiz zor. Hükümeti ikna etmekte başarısız olduğumuz, yeni nesil bir sistem üzerine kurulu bu programın finansına yardım edin. Aslında bu, şehrin yeni bir trend oluşturabileceği yönünde bizim iddiamız. Bir yolumuzu bulacağız.
Kafa Sesi: Avrupa Yatırım Bankası, borç vereceği zaman, Avrupa Birliği Üyesi ülkelerin şehirlerinden de hükümet garantörlüğü istiyormuş.

Gergely Karácsony: Budapeşte’deki tramvaylar, belediye başkanları gibi ortalama 45 yaşında. Bu yaşlı makinaları yaşatacak mükemmel mühendislerimiz var. Bu mühendislerimizin yenilerini de yapabileceklerine inanıyoruz.
Kafa Sesi: Türkiye’nin şehirleri ve mühendislerini hayal bile edemez Budapeşte’liler.

Christoph Heusgen: Kısaca geri dönecek olursak; Avrupa Yatırım Bankası’ndan fon bulmaya çalıştınız fakat onlar, bunu hükümetinize götürmek zorunda olduklarını söylediler?
Kafa Sesi: Şehirleri merkezi hükümetler üzerine baskı yapın diye teşvik ederken bu da olacak iş mi?

Gergely Karácsony: Paket Avrupa Yatırım Bankası’nda tamamlandı. Fakat Macaristan sisteminde merkezi hükümetin kefaletine ihtiyacınız var. Çünkü bu bir borç ve belediyelerin borçlanmasına teknik olarak izin verilmiyor. Ulusal hükümet paketi veto edebilir.
Kafa Sesi: Sanki mesele izin değil de garantörlük. Yani banka verdiği borcu geri alacak garanti istiyor.

Christoph Heusgen: Dünyada çok sayıda yatırım bankası ve banker var. Bu konularda genelde bir yol buluyorlar. Bu arada, Avrupa Yatırım Bankası’nın başkanı Tchaikovsky’nin eski meslektaşlarınızdan, Avrupa bakanlarından. Onunla konuşsanız, belki meseleyi bilmiyordur.
Kafa Sesi: Mevzuat hikaye, isteyince yol buluyorlar, diyor. “Hamili kart yakinimdir” yazıp verseniz diyor Varşova Belediye Başkanı’na 

Rafal Trzaskowski: Bu güzel bir örnek. Polonya’daki yasalardan dolayı henüz alamasalar da Polonya hükümeti kurtarma fonu için bunu yaptı. Basitçe şöyle yaptılar hükümete hibe, belediyeye borçlanma. Hayatı bize zorlaştırmak için kriterlerle oynuyorlar. Örneğin, her şey güzel fakat, metro programını kurtarma fonuyla gerçekleştiremezsiniz. Sizin için planladıkları şekilde yapabilirsiniz.
Kafa Sesi: Kriterlerle oynamak bir Avrupa sporudur. Yoksa Polonya değil Türkiye AB üyesi olurdu.

Rafal Trzaskowski: Avrupa Komisyonundaki arkadaşlarımıza gelince o başka bir şey. Onlar sadece kriterlere bakıyorlar, her şeyin şeffaf olmasına dikkat ediyorlar ve politik değiller. Bu konuda çok bağ olduğunu sanmıyorum fakat Avrupa kurumlarının yapması gereken bu. Tekraren Polonya hükümetinin tüyleriyle ortalığı karıştırmayalım, İspanya hükümetini rahatsız edebilir. Hikaye bu. Bunu çok iyi biliyoruz.
Kafa Sesi: Avrupa Birliği’ne esaslı bir eleştiri geldi nihayet. Bu arada İmamoğlu, dikkatle dinlemeye devam ediyor.

Yorum bırakın