DİJ GÜJLER

31 Mart 2024 – 8

Türkiye’nin son 10 yılında meydana gelen en önemli değişimlerden biri buz gibi gerçek olan “dış güçler” kavramının “aslı olmayan bir AK Parti Mit”ine dönüştürülmesidir. Bu, Firavun’un sihirbazlarının bile şapka çıkaracağı bir ilizyondur. 31 Mart 2024 seçimlerinde bu ilizyon zirvesine ulaşmıştır. “Dış güçler”den bahsetmek ayıplanmak için gerek ve yeter şart olarak ezberletilmiştir. “Dıj Güjler” kavramsallaştırılmasıyla gerçeğin üstü örtülmüştür.

İKİ DÜNYA SAVAŞININ ODAĞI
Birinci Dünya Savaşı’nın sebebi “Şark’ın Paylaşılması”dır. Şark, Türkiye’nin varisi olduğu Osmanlı devletidir. Nitekim Türkiye bu paylaşımdan arta kalandır. Paylaşım için bir dünya savaşı yetmemiş, paylaşımın adil olmadığı temel gerekçesiyle ikinci bir dünya savaşı yaşanmıştır. İki dünya savaşının odağında Türkiye olduğu halde Türkiye’nin uluslararası güç odaklarının ilgi alanından çıktığı gibi bir tez başta gençler Türk vatandaşlarının kahir ekseriyetine kabul ettirilmiştir. Öyle ki milli ve yerli tezlerin savunucuları bile “Dış Güçler” kavramını kullanmaktan çekinmeye başlamışlardır.

ABD’NİN ÖZ NİTELİĞİ
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan dünya düzeninde bütün dünyada “dış güç” Amerika Birleşik Devletleridir. Bütün devletlerin bir diğerine karşı hesapları bu dış gücün gölgesinde kalmıştır. “Dış Güç” olarak var olmak Amerika Birleşik Devletlerinin DNA’sında var. Kolomb’un kolonileriyle başlayan ABD’nin bu öz niteliği tarihin hiçbir döneminde değişmemiştir. Büyük bir soykırım uygulayarak 70 Milyon Kızılderiliyi öldüren ABD, adım attığı her yerde aynı teamülü devam ettirmiştir. Kötü her zaman ABD’nin katlettikleri olarak tarihe geçmiştir.

İkinci Dünya Savaşı başlarında ABD tarafsızlığını ilan etmişti. Savaşın, batının baş edemeyeceği düzeye ulaşmasıyla dünya savaşına müdahil oldu. İngiltere, Fransa, Rusya başta olmak üzere Hitler’in paletleri altında ezilen ülkeleri Hitler’den kurtardı. Buna karşılık koca bir kıtayı ebediyete kadar esir olarak aldı. 30 Nisan 1945 günü Hitler’in intihar etmesini müteakip 2. Dünya Savaşı son buldu. Hitlerin karşısındaki devletler ister istemez zaferin de ortağı oldu. Yüksek ulusal çıkarlarını bu devletlerle ittifakta bulan ABD, istemese de yeni dünya düzenini bu devletlerle birlikte kurdu. Halen cari olan bu düzenin kurucuları arasına Çin, Rusya, İngiltere, Fransa’yı kattı. Gerek duyduğunda bu düzeni gerekçe gösterdi. Gerek duyduğunda ezip geçti. Birleşmiş Milletlerin hiçbir müdahalesinin İsrail için engelleyici olmamasının nedeni budur. Amerika’nın başına buyruk Afganistan’a, Irak’a, Suriye’ye müdahalesinin dayanağı da budur.

BÜTÜN DÜNYA ARTIK ONLARINDI
İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya Almanya ile birlikte savaşıyordu. Amerika’ya çok ölümcül saldırılar gerçekleştirdiler. Amerika’nın işgal girişimleri çok sayıda Amerikalı asker can kaybına neden oldu. Çok büyük, çok ölümcül çare için seferber oldular. Atom Bombası’nı sömürdükleri Alman Bilimsel Birikimi’nden faydalanarak icad ettiler. Manhattan Projesi kapsamında 600.000 kişiyi çalıştırdılar ve 1945 yılı 16 Temmuz’unda ilk denemesini yaptılar. Hitler’in ölümünden birkaç ay sonra. Böyle bir projeyi Hitler gibi bir zalimin elinden aldıklarını anlatıp durdular. Kendileri ondan eksik değildiler. Ne farkeder, önemli olan insanların nasıl inandığıydı. Acelelerinin bir sebebi de yeni dünya düzeninin göstermelik ortağı Rusya’nın Japonya’da kazanılacak zafere ortak olmamasıydı. Konvansiyonel güçlerle Japonya’yı yenmek konusunda uzlaşmışlardı. Bu uzlaşmanın işlemesinden önce işi bitirmeliydiler. Tek başlarına kazanmak hırsıyla 6 Ağustos 1945 günü ilk atom bombasını Hiroşimaya attılar. 140.000 kişiyi bir kerede öldürdüler. Yetmedi 9 Ağustos 1945’te Nagazakiye bir atom bombası daha attılar. 70.000 kişiyi daha yeryüzünden sildiler. 15 Ağustos’ta Japonya teslim oldu ve İkinci Dünya Savaşı sona erdi. Dünyanın tamamını kendilerine bağlamış oldular. Bütün dünya onlarındı artık.

Rusya’nın da atom bombasına sahip olmasını takiben yeni bir strateji geliştirdiler. İnsan hakları, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük kavramlarıyla zaferlerini pekiştirmeyi seçtiler Tek kutbu Amerika olan yeni bir dönem başlattılar. Bu süreçte, ressamlardan, yazarlardan, gazetecilerden, fikir insanlarından, felsefecilerden yararlandılar. Hakimiyetlerini kitaplarla, filmlerle, oyunlarla sorgulanamaz olarak insanlığın zihnine nakşettiler. “Dış Güç”i de aşıp “Tek Güç” olmayı hedeflediler. Büyük oranda başarılı oldular.

AMERİKA’NIN ÇOCUKLARI
Doğu’nun paylaşımından arta kalan Türkiye’yi hiç ihmal etmediler. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını takiben “çocukları” eliyle askeri darbeler, “entelektüelleri” eliyle sosyal darbelere imza attılar. 21 Ekim 1961, 22 Şubat 1962, 20 Mayıs 1963, 20 Mayıs 1969, 9 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 15 Temmuz 2016 darbe, darbe girişimi ve kalkışmalarla Amerikan hakimiyetini perçinlemeye çalıştılar.

Kendini dünyadaki söz ve kararın tek merkezi olarak gören Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’ye ilgisi hiç azalmış değil. Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durma çabaları bu ilgiyi daha da tahrik etmiş bulunuyor. ABD kendini ve ilan ettiği değerleri çiğneme pahasına terör örgütü olarak tanıdığı PKK ile açık iş birliği yapıyor. Türkiye’den koparacakları topraklarla bir Teröristan kurma hedefini saklamıyor. PKK’yı yedirip içiriyor, giydirip silahlandırıyor. NATO’da müttefiki olan Türkiye’ye vermediği silahları PKK’ya veriyor.

MEYDAN OKUMA
Bu arada Recep Tayyip Erdoğan, “Dünya 5’ten Büyüktür” diyerek ABD’nin çakma dünya düzenine meydan okuyor. Kafkasya’da, Ortadoğu’da, Balkanlarda, Afrika’da ABD çıkarlarıyla uyuşmayan hamleler yapıyor. Türk Devletleri Teşkilatı’nı kuruyor. Rusya ve Ukrayna ile aynı anda diplomatik ilişki geliştiriyor. Kendi silahlarını üretiyor. ABD’den silah ithal eden ülkeler sıralamasında her gün biraz daha geriye düşüyor. ABD’nin silah ihraç ettiği ülkelerden her gün biraz daha pay alıyor. Amerika bu tutuma, bu gelişmelere fena halde içerliyor ve en iyi bildiği yöntemlerle tedbirini alıyor, hazırlığını yapıyor.

ABD İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra doğrudan bir savaşa girmedi. Sürekli vekillerini kullandı. Afganistan’da da öyle yaptı. Rusya’ya karşı da öyle yaptı. Suriye’de de öyle yapıyor. Türkiye’ye karşı da PKK eliyle vekalet savaşına devam ediyor. Seküler ve batıcı toplum ve siyaset anlayışını da bu amaçla sürekli cephede tutuyor. Bu cephede Seküler PKK ile Seküler Türk solu ittifak halinde. Türkiye İttifakı diye markaladıkları şey Amerika’nın hayalindeki Türkiye İttifakı’ndan başkası değil.

Hal böyleyken vatanını, milletini, dinini, devletini seven Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına “Dış Güçler” kavramını istihza edilecek bir safsata olarak benimsetmeyi başardılar. Bu başarı PKK ile elde edemedikleri, edemeyecekleri bir başarı. Bu büyük başarıya bilinçli ya da bilinçsiz ABD çıkarları adına hareket edenler sayesinde ulaştılar. Medya, Sosyal Medya, Popüler Kültür araçları sayesinde ulaştılar. Vakıflar, dernekler, sözde eğitim platformları sayesinde ulaştılar.

ÖTEKİ ÇOCUKLAR
Ruşen Çakır, 7 Şubat 2005’de Vatan Gazetesi’nde bombayı patlatmıştı. Şöyle diyordu: “Pentagon’un 50 gazeteciyi maaşa bağlayıp Amerika lehine yazılar yazdırdığı ortaya çıktı. Aralarında 4 de Türk gazeteci var… ABD Savunma Bakanlığı tarafından finanse edilen ve Amerikan politikalarını destekler nitelikte yayınlarıyla dikkat çeken bir haber sitesi büyük tartışmalara yol açtı. Southeast European Times adlı sitede 1’i Amerikalı 50 gazetecinin Pentagon’dan aldıkları maaşla çalıştığı ortaya çıkınca Bush hükümeti eleştiri bombardımanına tutuldu. Aralarında Türkçe’nin de bulunduğu 10 dilde yayın yapan sitede çalışan gazetecilerden 4’ü Türk. CNN’e göre, site ‘enformasyon savaşı’ konusunda eğitilmiş askerler tarafından yönetiliyor.”

Aynı Ruşen Çakır’ın da ABD ağına katıldığı yıllar sonra ortaya çıktı. Çakır, doğrudan Pentagon’dan değil bir sivil toplum kuruluşundan destek aldığını, bunun aynı şey olmadığını söyleyerek kendisini savundu. Çakır’ın hiç de masum olmadığı ABD Merkezli Chrest Foundation Vakfı’nın 2021 yılında fon aktardığı kurum ve kişileri ilan ettiği raporla ortaya çıkmıştı. Bu raporda Çakır yalnız değildi. Serbestiyet, Sivil Sayfalar, Bağımsız Gazetecilik Platformu, 140 Journos da Amerikan fondaşları arasındaydı. Vakfın Diyarbakır’a gösterdiği özel ilgi görülmeye değerdi.

Center of American Progress (Amerika Gelişim Merkezi)’nin yayınladığı rapor Amerika fondaşları için utanç vericiydi. Gazete Duvar, T24, Bianet gibi hür yayın ! kuruluşlarının da Çakır’ın Medyascope’u ile aynı yolun yolcusu olduğunu açık eden rapor, fon alan kuruluşları Sputnik kadar bile etkili olamadınız diye azarlıyordu.

YA CIA
Amerika’nın kurumsal olarak fonladığı fondaş yayın organlarını bu raporlarla öğrendik. Ortada vakıflar olduğu için öğrenebildik. Ya CIA’in kayıt dışı fonladığı gazeteciler, haberciler, sanatçılar… Onları net olarak bilmiyoruz. Amerika ya da etki alanındaki diğer vakıf ve derneklerin fonladıklarından da çok haberdar değiliz. PKK’yı elbisesiz, ekmeksiz bırakmayan ABD etki ajanlarını tedariksiz bırakmıyordur herhalde!

Ayrıca ABD emperyalizminin eline yeni bir araç daha var: Sosyal Medya. Gözetim Kapitalizmi’ni dünyanın her yanında işleten ABD, bu etkili aracı “Mutlak Amerikan Üstünlüğü”nü tesis ve kabul ettirmek için de şüphesiz kullanıyor. Film ve oyun platformlarıyla bu mecrayı takviye ediyor. Herkesin dikkatini çekmiştir, 2023 yılı 2. Dünya Savaşı yapımlarıyla doldu. Atom Bombası’nın hikayesi her yerde anlatılır oldu. Güya Birleşmiş Milletlere rağmen Gazze’de soykırım yapan İsrail’e destek verildi. Aslında Amerika, tek kutuplu dünyanın hakkı olduğunu yüksek sesle ilan etti. Çünkü milyonlarca kişiyi gözlerini kırpmadan öldürmekten çekinmemişlerdi. Özetle hep bu anlatıldı. Gerekirse niye yeniden yapmasınlardı ?!

YAYIN ORGANLARI
Amerika’nın Türk Kamuoyu Fikri üzerine tasarrufu fonladığı yeni medya girişimleri ve bilindik bazı gazetecilerden ibaret değil. Milli ve yerli her düşünce ve girişimin karşısında arslanlar gibi savaşan bir FOX TV var mesela. Son zamanlarda adını NOW olarak yeniledi. Doğrudan Amerika’nın. Walt Disney’in. En Türk kanaldan bile daha Türk olduklarına Türkleri inandırdılar. Bir de Sözcü’müz var. Türkiye’de muhalefetin kalesi, sabit ayaklarından biri. Ondan daha Türkiye sevdalısı yok. Sahibi Londra’da yaşıyor. Ama Türkiye’yi kurtarıyor. Tıpkı ABD’nin Türkiye aşkıyla Amerika’da misafir ettiği Fethullah Gülen gibi.

TÜRKÇE KONUŞMAK
Recep Tayyip Erdoğan eski Türkiye’nin zencisiydi. Katıldığı bir televizyon programında, self kolonyal bir genç tarafından aşağılanmak istemişti. Erdoğan’ın İngilizce bilmediğini bilen genç: “başbakan olduğunuzda yabancı devlet başkanlarıyla hangi dilde konuşacaksınız?” diye sormuştu. Önce soruyu tercüme ettiler. Erdoğan tereddütsüz “Türkçe” dedi. Buna karşılık AK Parti iktidarda eskidikçe, yeteneği yurt dışında okumuş ve İngilizce biliyor olmaktan öteye geçmeyenler sistemin merkezine oturdular. Bu arkadaşlar da maalesef batının düşünce kodlarıyla düşünüp davrandıklarından, “dış güçler”in “dij güjler”e evrilmesine hizmet ettiler.
Türkçesiyle övünen bir liderin gürül gürül İngilizce konuşan takipçileriyle bir misyon gibi bulduğu her ortamda İngilizce konuşmaya çalışan CHP İstanbul adayı bağlamsız bir yarışa sokulması bunun sonucuydu. Tabi ki misyon kazandı.

31 MART SEÇİMLERİ
31 Mart 2024 tarihinde bir genel seçim yapılmadı. “Sadece şehrin hizmetlerini görecek belediye başkanları” seçildi. Muhaliflerin sözlerine bakarsanız, bu söylem kalıbını çok net olarak görebilirsiniz. Oluşmuş uygun şartları bu söylemle güçlendirdiler. Ve kazandılar. ABD emperyalizminin etkisi yok, denebilir. Bu yaklaşımı: Ruşen Çakır’ı bile fonlayarak, görüş ve düşüncelerini yaymak için kullanan güç, belediye başkanlarını niye kullanmak istemesin ki? Şeklinde sorgulamak gerekir. Türkiye’yi ABD’nin tezlerine hazırlamak için en uygun makamlar belediyeler. Sosyal yapı, eğitim, kültür, sanat, lokal kanaat… hepsinin yolu belediyelerden geçiyor. 2024-2029 Türkiye’yi ABD tezleriyle biçimlenmiş bir yerel yönetim süreci bekliyor.

Bu süreci aktif olarak işletenler zaten vardı. Yeni dönemdeki atılımı temsil eden adımı ise Kocaeli’nin Derince ilçesinde seçimi kazanan, eski Kocaeli Baro Başkanı Sertif Gökçe attı. Sertif Gökçe’nin katıldığı ilk Belediye Meclisi’nde Derince Belediyesi’nin, iki Birlik’ten çıkarılması gündeme geldi. Biri Türk Dünyası Belediyeler Birliği diğeri Anadolu Belediyeler Birliği’ydi. Anadolu Belediyeler Birliği’nden belediyenin ayrılmasına karar verildi. Türk Dünyası Belediyeler Birliği’nden ayrılma ise MHP’li üyenin itirazı üzerine komisyona havale edildi. Yeni süreç böylece başladı.

Dij Güjler böyledir. Kızılderililere, Afrikalılara, Ortadoğululara… Hep iyilik isterler. İyilik yaparlar. Kimsenin işine karışmazlar. Kimseyi fonlamazlar. Aslı olmayan bir “mit”ten başka bir şey değildirler. En iyi Kızılderililer bilir, Afrikalılar bilir, Japonlar bilir, Afganlar bilir, Iraklılar, Suriyeliler, Libyalılar, Filistinliler bilir !

“Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
“Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
Mehmet Akif Ersoy.

Vesselam.

DİJ GÜJLER” üzerine bir yorum

  1. Yukarıda sunulan görüşler, Türkiye’nin son on yılını ve özellikle ABD’nin global ve lokal politikalardaki rolünü tartışma masasına yatırmaktadır. Ancak, “dış güçler” ve ABD’nin dünyada ki etkinlikleri gibi konular oldukça karmaşık olduğundan, bu tür kesin ve genelleyici yargılara varmak bazen yanıltıcı olabiliyor. Yerel ve uluslararası politikalar arasındaki dinamikler, gözlemlenen olayların çok çeşitli sebepleri olabileceği bir mozaik kadar renklidir. Türkiye’nin karşılaştığı zorlukları yalnızca dış güçlerin etkisiyle açıklamak, iç politikadaki çelişki ve eksiklikleri göz ardı etmek anlamına gelebilir ki bu da sağlıklı bir siyasi analizin önündeki engellerden biridir. Ele alınan bu geniş ve kompleks meselelerin, daha dengeli ve çeşitli perspektifleri de barındıran bir tartışma ile daha iyi anlaşılacağı açıktır. Bu nedenle, tartışmanın daha kapsamlı ve farklı açılardan ele alınmasının, konuya dair daha bütünlüklü bir anlayış sağlayacağını düşünüyorum.

    Beğen

Yorum bırakın